ŞAİR ŞEYHİ

ŞAİR ŞEYHİ

Hekim Sinan ( Şair Şeyhi ) tanıtım çalışmaları kapsamında okul koridoromuzda pano çalışması yapıldı.

ŞEYHÎ

Gamun kim yüküni görmedi yir
Yimez âdem gamı gam âdemi yir
Cihânun hâsılın bir dem dimişler
Yaraşmaz bir deme bin gam dimişler

Hayatı
Klasik Türk edebiyatının kurucularından sayılan Şeyhî, dönemin önemli kültür merkezlerinden olan Kütahya'da doğdu. Divanındaki bazı şiirlerinde ve kaynaklarda adı "Sinan", "Yusuf Sinan" ve "Yusuf Sinâneddin" olarak geçmektedir. Germiyân'ın ileri gelen Türkmen ailelerinden birine mensuptur. Babasının adı Ahmed Mecdüddin'dir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte I. Murat'ın saltanat döneminde 1371-1376 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir.

Yusuf Sinan, ilk öğrenimine Kütahya'da başladı; yine kendisi gibi Kütahyalı olan Divan şairi Ahmedî'den ve diğer âlimlerden ders aldı. Daha sonra İran'a giderek edebiyat, tasavvuf ve tıp alanlarında tahsil gördü. Zamanın meşhur âlimlerinden Seyyid Şerîf Cürcânî ile ders arkadaşı oldu. İyi bir göz hekimi olarak Kütahya'ya döndü ve hayatının bundan sonraki döneminde şairliğinin yanında "Hekim Sinan" olarak da ün yaptı.

İran'dan Kütahya'ya dönerken Anadolu'nun manevî mimarlarından Hacı Bayram Velî'yi ziyaret ederek ona intisap etti. "Şeyhî" mahlasını alması şüphesiz bu ziyaret ve intisap olayından sonradır. Her ne kadar Hacı Bayram Velî'nin halifesi olsa da onun şeyhlik yapmadığı, hayatının geri kalan kısmında hekimlik yaparak insanlara şifa dağıttığı ve şair olarak hikmetli kitaplar yazdığı bilinmektedir.

Şeyhî, Kütahya'ya döndükten sonra Germiyan Beyi II. Yâkub Bey'in hizmetine girerek onun musâhibliğini ve özel tabipliğini yaptı. Osmanlı hânedanıyla ilk teması Emîr Süleyman Çelebi zamanında başladı. Daha sonra Çelebi Sultan Mehmed'in gözünü tedavi etmesinin ardından Osmanlı Devleti'nin ilk reîs-i etıbbâsı (hekimbaşısı) oldu. 1428 yılında Edirne'ye gelen II.Yâkub Bey'e mihmandarlık yapan, daha sonra ölümü üzerine bir mersiye yazan Şeyhî'nin II.Murad'la da görüştüğü, ancak onun yanında uzun süre kalmadığı anlaşılmaktadır.

Şeyhî'nin son yıllarını nerede ve nasıl geçirdiği tam olarak bilinmemektedir. Muhtemelen II.Yâkub Bey'in yanına dönüp 1431 yılında Kütahya'da vefat etmiştir. Dumlupınar mahallesinde Kütahya-Tavşanlı karayoluna 50 metre mesafedeki mezarı, 1961 yılında Oktay Aslanapa'nın çizdiği plana göre yaptırılmıştır.

Kişiliği
Şeyhî'nin hayatında ve eserlerinde yaşadığı çağda bir iman cereyanı olarak akıp giden tasavvufun derin izleri görülür. Şeyhî, varlıklar ve olaylar karşısında âdil ve olgun bir düşüncenin temsilcisidir. Gözü pek, pervâsız, doğru bildiği yoldan geri adım atmayan bir kişiliğe sahiptir. Zamandan, anlayışsız ve kıskanç insanlardan şikayetçidir.     

Şiirlerinde çevresindeki insanların sanatını anlamadıklarından ve takdir edilmediğinden yakınan Şeyhî, zaman zaman kendini aç, yoksul ve muzdarip bir kişi olarak gösterir. Anlaşılmaması ve takdir edilmemesi doğru olsa da kendini muhtaç ve muzdarip bir kişi olarak göstermesi tarihçiler tarafından abartılı bulunmuştur. Gerek Osmanlı gerek Germiyân beylerine yakınlığı ile bilinen onlardan iltifat gören Şeyhî'nin aç, yoksul ve muzdarip olarak yaşaması mümkün görülmemektedir.

Hekimliği ve Çelebi Mehmet'in gözlerini tedavi etmesi  
Şeyhî, Kütahya'daki dükkânında otlardan ilaçlar yapar ve göz hastalıklarını tedavi ederdi. Halk arasında adı "Hekim Sinan" olarak bilinirdi. Hemen hemen bütün kaynaklarda onun hekimlikte çok maharetli olduğunu belirten ifadeler vardır.

Çelebi Mehmet 1415 yılında Karaman seferine giderken Ankara'da gözlerinden rahatsızlanır. Yanındaki doktorlar ne yaptılarsa hükümdarın göz ağrılarını gideremezler. Devlet erkanından bir bey, hükümdara çıkarak Germiyan beyi II. Yakup'un "Sinan" adında çok iyi bir hekimi olduğunu, eğer onu getirirlerse bu derde bir çâre bulunabileceğini söyler. Bunun üzerine II.Yakup'tan Şeyhî'yi Ankara'ya göndermesi istenir. Ankara'ya gelen Şeyhî, hükümdarın rahatsızlığının psikolojik nedenlere dayandığını, göz ağrılarının aşırı üzüntü ve kederden kaynaklandığını tespit eder ve buna göre bir tedavi uygular. Hükümdar günden güne iyileşmeye başlar. Tam bu sırada Beyazıt Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Karamanoğlu'na karşı bir zafer kazandığı haberi gelince hükümdar çok sevinir, moral bulur ve göz ağrıları tamamen geçer. Çelebi Mehmet, Şeyhî'ye iltifat eder, birçok ihsan ve ikramlarda bulunur ve mükâfat olarak Kütahya'nın Tokuzlar köyünü tımar olarak verir.

II. Murat'ın 1421'de hükümdar olmasından sonra Şeyhî bir süre Edirne'de kalmış ve sarayın reisü'l etıbbâsı (başhekimi) olarak görev yapmıştır. Tarihî kaynaklar Şeyhî'nin Osmanlı devletinin ilk reisü'l etıbbâsı olduğu konusunda hemfikirdirler.

07.06.2022 299

07-06-202207-06-2022